Her Güne Aynı Rüya
Önce çocuğumu terk ettim sonra Hakan'ı. Bir gün yataktan kalkıp eşyalarımı topladım gibi bir terk etme değil. Yavaş yavaş ellerimi çektim üstlerinden. Her gün bir parçamı çektim çocuğumdan. Onunla uyurken bir gece uykusunda bırakıp kanepeye geçtim. Sabah kahvaltı masasına üçümüz beraber otururken onların uyanmasını beklemedim bir sabah, ayaküstü atıştırdım, kahvaltılarını terk etmiş oldum. En sevdiğimiz diziyi izlerken hiç yapmadığım bir şeyi yaptım diziyi bırakıp yattım. Böyle yavaş yavaş...
Öyle gitmişim ki öncesinde, kapıyı arkamdan çektiğimde içeriyi dinledim, ağlama sesi gelmedi. Şimdi Hakan evlenmiş. Çocuğu bilmiyorum. Merak etmiyorum artık. Çamaşırları katlarken geliyor aklıma arada bir. Ben katlarım o dağıtır. Suratına iki tokat indiresim gelir. Şiddet meylimin üstesinden gelemedim. Sinirlendiğimde, her kime kızdımsa gözümü kapatıp onu bir güzel dövdüğümü kuruyorum. Böyle rahatlayabiliyorum ancak. Şiddet dedimse çocuğuma hiç vurmadım. Onu da dövdüğümü hayal edip yatıştırdım kendimi. Her hayalde biraz daha uzaklaştım ondan. Gerçi doğduğunda kabullenememiştim, o dişsiz ağzıyla mememe yapışıp içimden sütümü çekerken parçam kopuyordu sanki. Aç kalmasın diye katlanıyordum. Ölmesin daha erken.
Hakan doğumdan sonra defalarca bana yaklaşmaya çalıştı. Ben o küçük insana katlanamazken bir de o dokunmaya çalışıyor bana. Ödüm kopuyor bir gece ben uyurken bana dokunacak, sarılacak diye. Kendimi lanetli gibi hissediyorum. Hakan'ın ellerini hiç özlemedim. Bana dokunduğunda ellerini alıp ateşe tutasım geliyor dokunmasın bir daha diye. Nereme dokunsa oramdan tiksiniyorum. Şimdi iyileşmeye başladım. Terk etmek iyi geldi. Ya da gelmedi, pişman mı oluyorum?
Şimdi çamaşırları bırakıp o terk ettiğim sokağa gideceğim. Bu ilk gidişim değil. Hemen bir arka sokakta oturan biriyle arkadaş oldum. Adımı Yasemin sanıyor. Hiç evlenmemişim onun bildiğine göre. Âşık olmuş, daha birkaç aylık sevgiliyken aldatılmışım. O günden sonra, neyin acısındansa, içime kapanmışım.
Gözlerinin renginin kahverengi olduğu geliyor aklıma. Nokta nokta yeşiller var kahverenginin üstünde. Uzaktan bakınca biraz açık renk görünmesi bundan. Yakından bakınca, kahverengi toprak üzerinden bitivermiş yeşil çimenler gibi, top top.
Sokağa yaklaştım. Ayaklarım oraya kurulmuş gibi çekiyor beni. Direniyorum, olmuyor. Dönüyorum biraz, her gün dokunduğum tokmağı açmak istiyor ellerim. Üstünden zaman geçmiş, tokmak yok, kapı değişmiş. Pencereler değişmiş benim önünde durduğum gibi değil. Benim göğü gördüğüm yer hiç değil. Hakan saat 12.45'te çıkacak evden. Saat 12.45, çıkmıyor. Kalbim yerinden çıkacak gibi. Belki çocuğum çıkar diyorum, bekliyorum, çıkmıyor. Çıksın istiyor muyum? Merak ediyorum babasına benziyor mu. Sadece bu yüzden. Çok terliyorum. Uyanamıyorum. Nefesim de kesik kesik, ciğerlerime yetmiyor. Rüya gördüğümü anladığımda, kötü bir rüyaysa bu, devamını görmek istemediğimde uyanıyorum, bilincinde oluyorum. Çocukluğumdan beri rüyamı yarıda kesebiliyorum. Altımı ıslattığım yaşlarda geceleri rüyamda tuvalete gittiğimi görürdüm. Sonra sıcak sıcak uyumanın hazzı, kış. Sidik soğurdu yorgan açılınca. Üşürdüm. Hep aynı rüyayla ıslattım altımı. Annemin misafire serecek yatağı kalmadı, çürüttüm hepsini. Bir gece birdenbire uyanıp, "bu sefer kandıramayacaksınız, rüya olduğunu biliyorum," dedim ve tuvalete koştum. Annem benimle gurur duymadı, bekledim, çünkü o günden sonra altımı ıslatmadım. Ama bu sefer öyle değil. Müdahale edemiyorum. Bu rüyayı görmekten kime sığınacağımı bilmiyorum. Dualar dudaklarımda eğreti duruyor.
"Gözünü aç," diyor Hakan. "Yavaş yavaş." Açıyorum. "Ne hissediyorsun," diyor. "Evliliğimiz iyiye gitmiyor, ben sana dokunurken tam olarak ne hissediyorsun?"
"Kendimi çarmıha gerilmiş gibi hissediyorum," diyorum. "O zaman sabahları terk edip akşamları dönmeyi bırak, boşanalım," diyor. "Çocuğa yazık."