Kaynak Metin Meselesi
Biruni; Soğdça, Farsça, Arapça, Yunanca ve İbranca bilirdi. Tahkiku ma lil Hind adlı eserini yazmadan önce Sanskritçe öğrendi hatta bu dili Sanskritçe'den Arapça'ya çeviri yapabilecek kadar iyi öğrendi.
Arap coğrafyacı ve gökbilimci Zekeriyya b. Muhammed Kazvînî, Acâʾibü'l-maḫlûḳāt ve ġarâʾibü'l-mevcûdât adlı kitabıyla ünlüdür. Kitap yaygın olarak kısaca Acâʾibü'l-maḫlûḳāt adıyla bilinir. Ülkemizde bu kitabı en iyi bilen isim olan Günay Kut, İslam Ansiklopedisine yazdığı maddede Acâʾibü'l-maḫlûḳāt'ın Türkçe'de on adet çevirisi olduğunu yazar. Bu çevirilerden bazılarının çevirmeni bilinmemektedir. Çevirmeni bilinmeyen çevirilerden birini Bekir Sarıkaya 2019 yılında Günay Kut'un editörlüğünde yayına hazırladı. .
Geçenlerde Kazvînî'nin kitabının yeni bir basımını aldım. Kapakta "Yayına Hazırlayan: Mehmet Gedizli" ifadesi var. Kitabın önsözü yok, yayına hazırlamaktan neyin kastedildiği anlaşılmıyor. Fakat Mehmet Gedizli'nin "Acâʾibü'l-Maḫlûḳāt [200a-404a]" başlıklı bir doktora tezi var. Bu tezde kitabın Türkçe çevirilerinden biri incelenmiş. Mehmet Gedizli çevirinin Rükneddin Ahmed adında birine ait olduğunu yazmış ama Günay Kut, metindeki "rükneddin" ifadesinin bir dua cümleciğine bağlı olarak "dinin rüknü" anlamında olduğunu, çevirinin çevirmeninin bilinmediğini yazıyor. Yani Gedizli'nin tezi bir yanlışla başlıyor. Devamında Mehmet Gedizli çevirinin serbest mi yoksa aslına birebir sadık kalarak mı yapıldığı ve aslından mı yapıldığı yoksa başka bir çeviriden mi yararlanıldığı konusunda kafa karışıklığı olduğunu yazmış. Mehmet Gedizli çeviriyi aslıyla karşılaştırsaydı kafasının karışıklığı giderdi ama Arapça bilmediği için bunu yapması mümkün değil. Arapça bilmeyen birinin bir Arap yazarına ait eser hakkında tez yazması ve kitap yayımlaması Türkiye'ye özgü bir durum. Bunun başka uç örnekleri de var. Mustafa Selim Yılmaz'ın Kumran Yazmalarının Ahit Geleneği Çerçevesinde Değerlendirilmesi adlı kitabını okurken yazarın İbranca bilmediğini görünce çok şaşırmıştım. Aslında bir doktora tezi olan bu kitapta, Ölü Deniz yazmalarının İngilizce'den yapılmış bir çevirisi kaynak olarak kullanılıyor.
Bir gün Mehmet Varış'ın Kitabevi'ne Alman bir kız geldi. İslam ve televizyon konusunda tez yazdığnı, kaynak aradığını söyledi. Kız o kadar güzeldi ki Ergun Çınar'la ikimiz maymuna döndük, raftan rafa atlayarak kıza kitap aradık. Mehmet Varış da göbeğini hoplatarak bize güldü. Sonra sakinleştik ve sohbete başladık. Alman kız Türkologdu ve altı dil biliyordu. Beş-altı yabancı dil bilmek Avrupa'da doktora öğrencilerinin ortalamasıdır. Uluslararası ilişkiler profesörü Hüseyin Bağcı çıktığı her televizyon programında Almanca bildiğini söylüyor. Batı'da lisansüstü eğitim yapan öğrenciler arasında Almanca, İngilizce biliyorum demek kadar küçük düşürücü, ayıp bir şey yoktur. Buralarda insanlar Mandarin Çincesi, Vedantik Sanskritçe, Türkçe ya da Sümerce falan bildiğini söyler. Arapça ve Farsça bilmedikleri için Türk divan edebiyatı profesörlerinin yurt dışında ders vermesine izin vermiyorlar. Türk akademisyenler dil bilmedikleri için kaynak kullanamıyorlar. Talat Tekin'den sonra Türkolog, Bahriye Üçok'tan sonra da ilahiyatçı yetiştirmedik.
Biruni'nin yukarıdaki beyler kadar aklı yok muydu da Hindistan hakkında kitap yazmak için Sanskritçe öğrenmişti? Biruni Sansktritçe öğrenmişti çünkü çeviriden bilim olmaz. Peki neden? Jacques Derrida'nın "farmakon" örneğini hatırlayalım. Sözcük eski Yunanca'da ilaç, zehir ve günah keçisi anlamlarına geliyor. Platon'un bir metnini çeviren çevirmen bu sözcükle karşılaştığında onu bağlama yakıştırdığı bir anlamla aktarır. İşte o anda metin artık Platon'a ait olmaktan çıkar, çevirmenin yorumuna dönüşür. Rus şair Mayakovski'nin giydiği sarı kadın bluzunun Türkçe'ye İngilizce'den "ceket" olarak çevrildiğini görmüştüm. Mayakovski erkek olduğu için, bağlama uygun görüp sözcüğü "ceket" diye aktarmışlar. Oysa Mayakovski bir dönem kız kardeşinin sarı bluzunu giyiyordu hatta onunla çektirdiği fotoğraf yaygın olarak bilinir. Michelangelo'nun Musa'nın Hükmü adlı heykelinde Hz. Musa'nın başının üzerinde iki boynuz vardır. Bu boynuzların sebebi bir çeviri yanlışıdır. Eski Ahit'i İbranca'dan çevirirken Hz. Musa'nın başının üzerindeki hale yanlışlıkla boynuz diye aktarılmış. Çevirmenlerin hatta yazıcıların bile metinlere eklemeler ve çıkarmalar yaptığı biliniyor. Tacitus'un kitabına manastırdaki yazıcılar Hz. İsa hakkında bir bölüm eklediler, Matta İncilinin sonuna da Romalılar Mitra ile Hz. İsa'yı özdeşleştirmek için dirilişle ilgili cümleyi iliştirdiler. Bütün bunları kaynak metinleri okuyup anlayabilen filologlar sayesinde biliyoruz.
Örnek gösterdiğim Batı'nın da eski Batı olmadığını belirtmek gerek. Christopher I. Beckwith'in İskitler adlı kitabını geçen ay yayıncısının tanıtım metnine aldanarak alıp okudum. Yazar İnguş-Çeçen dili konuşan Urartuların Ermeni; İskitlerin, Hunların ve Göktürklerin de Farsça konuşan Medler olduğunu sanıyor. Beckwith'in Farsça olduğunu iddia ettiği "başlık" sözcüğü hakkında yazdığı saçmalıklara gelince, dayanamayıp kitabı okumayı bıraktım. Bu kitap da dil bilmemekten kaynaklanan bir garabet.
Yazar'a ait Diğer Yazılar
Alper Çeker
Alper Çeker 1972 yılında İstanbul'da doğdu. Kadıköy Anadolu Lisesini ve İstanbul Üniversitesi Rus Dili ve Edebiyatı Bölümünü bitirdi. Osmanlıca'dan çeviriyazı ve sadeleştirmeler, Rusça ve İngilizce'den çeviriler yaptı. Telif eserleri arasında Gece Şehre Dedi ki, Reziller, Kurt Cobain ve Seatle Olayı, Devrana Girip Seyran Edelim ve Kan Kardeşi Tarantino vardır.