Edebiyatın İkizler Burcu
Yunan mitolojisinde pek çok ikizle karşılaşırız: Libya'nın Poseidon'dan doğurduğu Agenor ile Belos, Antiope'nin Zeus'tan doğurduğu Amphion ile Zethos, Tyro'nun gene Poseidon'dan doğurduğu Pelias ile Neleus, Heraklesoğullarından Aristodemus'un oğulları Prokles ile Eurysthenes gibi. Ancak bu ikizlerin anne babalarının kim olduğunu takip etmek zordur. Kimilerinin anneleri birken babaları farklıdır, kimi efsanelerde anne ve babaları olarak farklı isimlerden bahsedilir. Dolayısıyla ikizlik kavramını bugünkü anlamıyla değil, daha geniş çapta "benzerlik" anlamıyla almak gerekir.
Bu ikiz kardeşlerin en ünlüleri Zeus'un delikanlıları -"Dioskourlar"- olan Kastor ile Polydeukes'tir. Anneleri Leda iken Kastor'un babası Tyndareos, Polydeukes'in babası Zeus'tur. İki kardeş de yiğit ve savaşçıdır. Pek çok maceraya, çatışmaya, yağmaya, Argonautların seferine katılırlar. Bir efsaneye göre kuzenlerinin evlenecekleri kızları "kaçırdıktan" sonra çıkan çatışmada Kastor ölür. Hikâyenin diğer bir versiyonuna göre ise bir ganimet paylaşımı sırasında kuzenlerine tuzak kurarlar ama kuzeni İdas Kastor'u öldürür. Polydeukes ağır yaralanır. Zeus Polydeukes'i gökyüzüne çıkarır ama Polydeukes kardeşi Kastor'un Ölüler Diyarında kalmasını istemediği için ölümsüzlüğü kabul etmez. Bunun üzerine Zeus gün aşırı birini Hades'e koyarken diğerini Olympos'a çıkarır (Pierre Grimal, Mitoloji Sözlüğü, Sosyal Yayınları, s. 159-160.) Bir diğer anlatıma göre ise Zeus ikisini de göğe alıp yıldızlar (ikizler takımyıldızı) arasına koyar (Azra Erhat, Mitoloji Sözlüğü, s. 105.)
Homeros Odysseia'da ikizleri kısa bir şekilde anlatır:
Sonra Leda'yı gördüm, Tyndareos'un karısını,
Tyndareos'tan gözüpek, iki oğul doğurdu o.
At yetiştiren Kastor'u ve güreşçi Polydeukes'i.
Can veren toprak ikisini de aldı diri diri.
Zeus yer altında bile onur verdi onlara.
Sırayla bir gün o yaşıyordu, bir gün o.
Saygı görüyorlardı ikisi de ölümsüzler gibi.
(Homeros, Odysseia, XI. Bölüm, İş Bankası Yayınları, s. 299-304.)
Homeros'ta ikisi de Tyndareos'tan olan ikizlerin eylemleri Homeros'ta iyi veya kötü olarak tarif edilmez. Aynı durum pek çok diğer kahraman için de geçerlidir. Başka bir ifadeyle Homeros bize tanrıların, yarı tanrıların ve insanların hallerini anlatır; onları iyi-kötü olarak keskin çizgilerle ayırmaktan kaçınır.
Benzer bir tutum, Homeros'tan ilham alan klasik tragedyada da görülür. Sözgelimi, Odysseus genelde "kurnaz" olarak tanımlansa da Sophokles'in Filoktetes tragedyasında görüldüğü üzere kahramanın durumu şartlara göre değişir; bazen dürüst, bazen yalancıdır. Aias tragedyasında Akhilleus'un zırhı onu hak eden Aias yerine Odysseus'a verilir. Odysseus bundan gocunmaz ama Aias bir trans halinde kendini öldürünce onun için güzel bir cenaze düzenler.
Sophokles'in Antigone tragedyasında da benzer izlekleri görebiliriz. Oyunda Oedipus'un iki oğlu Eteokles ile Polyneikes, Thebai kentinin tahtı için savaşır. Aslında sırayla tahta geçmeleri gerekmektedir ama Eteokles buna itiraz eder. Bunun üzerine Polyneikes, Argos kralının kızıyla evlenir ve Thebai'yi ele geçirmek için kayınpederiyle anlaşır. İki kardeş ikiz değildir ama taht sırasını paylaşmaları, aynı taht için kavga etmeleri ve Thebai'nin yedinci kapısı önünde birbirlerine fırlattıkları mızraklarla aynı anda ölmeleri onları "benzer" kılar.
İki kardeşin ölümü üzerine tahta dayıları Kreon geçer. Kreon, Eteokles için kahramanlara layık bir cenaze düzenlerken Polyneikes "dış güçlerden" yardım aldığı için onun cesedini toprak üstünde bırakır. Oedipus'un kızı Antigone Thebai'ye geldiğinde bu duruma itiraz eder ve kardeşini tanrıların istediği şekilde gömmek ister. Kreon onu bir mağaraya kapatır. Sonra pişman olur ama artık çok geçtir. Antigone ölmüştür. Kreon'un Antigone ile nişanladığı oğlu acısından intihar eder. Bunun üzerine Kreon'un karısı da evlat acısına dayanamayıp kendini öldürür. Kreon nedamet getirse de tanrıların gazabından kurtulamaz. Oyun koronun aşağıdaki sözleri ile biter:
Mutluluğun kaynağı sağduyudur.
Kimse karşı çıkmamalı
Tanrı buyruğuna.
(Sophokles, Antigone, İş Bankası Yayınları, s. 52.)
Ancak klasik çağ edebiyatı uzmanları oyunda belirgin bir iyi-kötü ayrımının olmadığına dikkat çeker. Meslek itibariyle bir filolog olan Nietzsche de bunu vurgular. Yunanlıları büyük yapanın keskin ayrımlardan kaçınmak olduğunu söyler. Ona göre Yunanlılar -Dionysus nedeniyle- iyilik ve kötülük arasında denge tutturmuştur.
Tragedyada Polyneikes havai, dış güçlerden destek alan biri olsa da nihayetinde Antigone'nin kardeşidir. Antigone'nin amacı ise tanrıların emirlerini yerine getirmektir. Aynı şekilde Thebai hükümdarı Kreon da haklıdır. O da itaatsizliği önlemek, ayrılıklara sebep olmamak ve egemenliğini korumak ister.
Sophokles ve Aiskhlyos tragedyaları benzer örnekleri yansıtsa da tragedya dünyasının üçüncü büyük ismi Euripides'in kimi oyunlarında aynı şeyi görmeyiz. Özellikle Troyalı Kadınlar ve Persler'de iyilerle kötüler arasındaki çizgi belirgin biçimde çizilmiştir. Euripides Troyalı Kadınlar oyununu Atinalıların MÖ 416'da Melos Adası'nda gerçekleştirdiği katliam üzerine yazar. Yaşanan gerçek olayı anlatmak yerine Yunanların uzak hafızasındaki bir olaya -Troya savaşına- gönderme yaparak kötüleri açıkça gösterir. Nitekim keskin eleştirel tutumu nedeniyle Nietzsche, Euripides'in tragedyayı öldüren kişi olduğunu söyler (Tragedyanın Doğuşu, İş Bankası Yayınları, s. 50)
Paulus'un Gemisi'ndeki İkizler
Kastor ile Polydeukes'le daha sonra tekrar karşılaşırız. Resullerin İşleri'nde Paulus Roma'ya giderken bir gemiye biner:
"Adada kışlamış olan İkiz Kardeşler alametli bir İskenderiye gemisile üç ay sonra denize açıldık."
(Kitabı Mukaddes, Resullerin İşleri, 28: 11.)
Kuşkusuz bu, Kitab-ı Mukaddes'teki tek ikizler göndermesi değildir. Yahudi-Hıristiyan geleneğinde de pek çok ikizle, ikiz olmasa bile "benzer" kardeşle karşılaşırız. İlk akla gelen Habil ile Kabil olsa da Kitab-ı Mukkades onların ikiz olduklarını belirtmez. Ancak doğumlarını anlatan babta arka arkaya doğdukları ifade edildiği, aynı anda adak adadıkları için ikiz oldukları iddia edilmiştir. Fakat buna iki itiraz getirilmiştir. İkiz olsalardı kitapta bunun belirtileceği, dahası Kabil'in Habil'in ikizi olamayacağı çünkü Kabil'in babasının Adem değil, "Şeytan" olduğu söylenmiştir.
Ancak Kitab-ı Mukaddes'te ikiz olduklarını açıkça bildiğimiz iki erkek kardeş vardır: Yakub ile Esav. İshak ile Rebeka'nın oğulları olan bu iki kardeş, ikiz olsalar da yaradılış açısından farklıdır. Esav avcı olup kırlarda dolaşırken Yakub çadırlarda oturur. Bir gün Esav kırdan döner. Hastadır, Yakub'tan yemek ister. Yakub ilk oğulluk hakkını vermesini ister. Esav verince de Esav'a yemek yedirir.
İshak yaşlanınca iki oğlundan birini mübarek kılmak ister. Asıl kutsamak istediği Esav'dır. Habil ile Kabil kıssasındaki adağa benzer şekilde iki kardeş de babalarına yemek sunarlar. Yakub Esav'dan önce davranıp Esav'ın kılığına girerek babasını kandırır. Babası da onu mübarek kılar ve Esav'ı kutsamaktan mahrum bırakır. Yakub ikinci oğul olmasına rağmen Esav'dan ilk oğulluk hakkını almış, daha sonra da onun yerine mübarek kılınmıştır (Nitekim Yakub isminin literal anlamı "topuk tutan" iken mecazi anlamı "yerine geçen" demektir.)
Bunun üzerine Esav kin tutar ve İshak öldükten sonra Yakub'u öldürmeye karar verir. Bunu öğrenen Rebeka Yakub'a haber verip onun kaçmasını sağlar.
Burada şu noktalar dikkat çeker: Yakub ve Esav ikizdir ama birbirlerine benzemezler. Habil ve Kabil'in ikizliği şüphe götürse de Habil-Kabil kıssası da anlattığımız hikâyedekine benzer bir izleği taşır. Yakub hile yapar görünse de (Odysseus gibi) tanrı önceden onun mübarek kılınacağını bildirmiştir.
Diğer yandan Homeros destanlarıyla tragedyalardaki denge ortadan kalkmış, Hıristiyanlıkla birlikte iyi ve kötü arasına kalın bir çizgi çekilmiştir. Polydeukes kardeşi Kastor uğruna Olympos'u bir kenara bırakmayı bile göze alırken Kabil kardeşini öldürür, Esav ise kardeşini öldürmek için yemin eder.
Modern Dönemde İkizlik
Batı edebiyatının iki kaynağı olan Yunan mitolojisi ile Kitab-ı Mukaddes'teki ikiz veya benzer kardeşler izleği, pek çok modern anlatıya (İki Şehrin Hikâyesi, Pierre ve Jean, Doktor Jekyll ile Mr. Hyde vs.) ilham kaynağı olmuştur. Burada üç örnekten bahsetmek istiyorum.
Euripides'in tragedyaları bir yana, edebiyat uzmanları kötülüğü -dolayısıyla iyiliği- Shakespeare'in "icat" ettiğini söyler. Onun tragedyalarında eylemler artık yıldız veya feleklere değil, kişilerin iyi veya kötü oluşuna bağlıdır. Dahası, Harold Bloom'a göre Shakespeare Hamlet oyunu ile aynı zamanda vicdan azabı ve bilinci edebiyata dahil etmiştir (Vicdan ile bilincin batı dillerinde aynı kökenli olduklarını vurgulayalım.) Bu ise modern edebiyatı derinden etkilemiştir. Modern edebiyat sadece olay örgülerini değil, kahramanların bilincini anlatır (Robert D. Kaplan, The Tragic Mind, Yale University Press, s. 103.)
Bu bilinç kavrayışı, ikizlik izleğini de belirgin biçimde değiştirmiştir. Modern edebiyattaki kimi örneklerde ikiz artık kişinin birebir kardeşi olmaktan uzaktır. Ele alacağımız iki metinde somut birer kişilik olarak tarif edilse de söz konusu ikizin "gerçekten" var olup olmadığı belirsizdir. Üçüncü örnekte ise kişileştirme yoktur, ikiz kardeş, kahramanın bastırılmış benliğini yansıtır.
Edgar Allan Poe'nun William Wilson hikâyesi sadece imgesel düzeyde değil, dilsel düzeyde de ikizliğe vurgu yapar. Kahramanın adı ve soyadı aynı harfle başlar ve W harfi ikiliği (double) ifade eder. Poe daha hikâyeye koyduğu epigrafla maksadını belli eder:
Ne demeli? O amansız VİCDAN
Yolumdaki o hayalet hakkında ne demeli?
(Edgar Allan Poe, Bütün Hikâyeleri 2, İthaki Yayınları, s. 203.)
Gördüğümüz üzere bu işaret, hikâyede somut bir kişilik gibi görünecek olan "diğer" William Wilson'ın varlığını belirsiz hale getirir.
William Wilson hoyrat, etrafına hakimane davranan, züppe ve sefahat düşkünü bir gençtir. Okul yıllarından itibaren kendisiyle aynı adı taşıyan, aynı tarihte doğan, dahası çehresi ve kılık kıyafetiyle kendisine benzeyen bir başka William Wilson ile karşılaşır. Aralarındaki tek fark ikinci William'ın fısıltı halinde konuşmasıdır. Ama bu bile onları ayıramaz zira William "o tuhaf fısıltı benimkinin bir yankısıydı," der.
Anlatı ikiz Wilson'ın zaman zaman belirip hikâyenin kahramanı Wilson'ın hayatına müdahale etmesiyle devam eder. "Asıl" William Wilson ne zaman sefahate düşse, kumar oynasa, çapkınlık yapsa diğer Wilson'ı karşısında bulur ve bundan rahatsız olur.
Nihayet bir gece diğer Wilson gene kendisini engellemek isteyince onu bir odaya kapatır ve öldürür. Daha sonra ise öldürdüğü kişinin benzeri olan Wilson değil, bir "ayna" olduğunu fark eder. Hikâyede "rakibim, arkadaşım, adaşım" (s. 222) olarak adlandırdığı ve hikâyenin başından itibaren somutlaştırıp kişileştirdiği kişi aslında kendisidir; epigrafta denildiği gibi bu, "kötü şeyler yapan" William'ın vicdanıdır.
William Wilson'da ikizlik izleğinin kişisel vicdan, yani psikolojik boyutuyla ele alındığını söylemek mümkünken, Dostoyevski'nin İkiz novellası (Can Yayınları) aynı izleği hem psikolojik hem de sosyolojik boyutlarıyla ele alır.
Anlatının kahramanı Golyadkin çekingen, zayıf kişilikli ve özgüveni eksik bir memurdur. Aşağılık kompleksiyle malul Golyadkin evinde uşağını ezmekten de geri kalmaz. Kompleksinden rahatsız olan kahramanımız doktora gidince, doktor ona sosyalleşmesini tavsiye eder.
Müdürünün kızı Klara'nın doğum günü olduğunu duyan Golyadkin davetsiz olarak doğum günü partisine katılır ve burada olay çıkarınca kovulur. Üzüntü içinde sokağa atılan Golyadkin kendisini birinin takip ettiğini fark eder ve adamı yakaladığında onun kendisine tıpatıp benzediğini görür. Aynı adamla iş yerinde de karşılaşır. İlk başta arkadaş olurlarsa da bir süre sonra Golyadkin "ikizinin" kendisinden tamamen farklı bir kişiliği olduğunu anlar. Özgüveni eksik Golyadkin'in aksine ikizi özgüvenli, girişken ve kendi çıkarı için toplumsal kuralları kullanan biridir. Dahası onun yaptığı şeyler yüzünden Golyadkin'den hesap sorulur. Ama kahramanımız diğerinin "kendisi" olmadığını kanıtlayamaz ve nihayetinde akıl hastanesine kaldırılır.
Burada sosyolojik bir ikiz izleği vardır. Golyadkin'in düşük bir memur olduğu sürekli vurgulanır. Ancak kendisi çıkarlarını koruyup yükselmek için gerekli hamleleri yapacak özgüvenden yoksundur. Bu anlamda ikizi, "somut" olarak karşısında olsa da aslında Golyadkin'in içindeki arzuların kişileştirilmesinden başka bir şey değildir. Çevresindekilerin ikisini ayırt edememesi de bunun altını çizer. Toplumsal yükselmenin önemli olduğu bir muhitte Golyadkin kendi aşağılık kompleksi nedeniyle içinde yeni bir kişiliği, yani ikizini yaratmıştır.
Burada William Wilson'dan farklı bir ikiz vardır. İlkinde ikiz, vicdanı temsil edip iyiliği simgelerken ikinci anlatıda ikiz toplumsal konuma gönderme yapar ve yaptıkları ile kötülüğü işaret eder. Söz konusu kötülük kişisel değildir, toplumsal bir içerik taşır.
İkizlik ve Liberal Korkular
Çağdaş edebiyattan vereceğim üçüncü örnek ise hem psikolojik hem sosyolojik boyutlar taşımasının yanı sıra siyasi bir bağlama da işaret eder. Bu örnekteki ikiz, anlatı boyunca kişileştirilmiş olsa da anlatının sonunda bir sürpriz açığa çıkar ve ikizin ana karakterle aynı kişi olduğunu anlarız.
Chuck Palahniuk'un Dövüş Kulubü (Ayrıntı Yayınları) adlı romanı isimsiz bir kahramanın hikâyesini anlatır. Ana kahramanımız sigorta uzmanıdır. Onun için kazalar ve ölümler bile kâr ve zararın hesap edilmesine yaramaktan başka bir anlam taşımaz. Tüketim ve gösteri toplumunun bir parçası olan beyaz yakalı anlatıcı uyuyamadığı ve hissizleştiği için özellikle ağır durumdaki hastaların katıldığı terapilere gider. Kahramanımız bir gün Tyler Durden isminde bir adamla tanışır. Durden anlatıcının tam aksi bir karakterdir (öncelikle bir "ismi" vardır.) Yakışıklı, karizmatik, aklına eseni yapan ve anarşizan fikirleri olan Durden'dan etkilenen anlatıcı onunla yaşamaya başlar. Birlikte, kendileri gibi problemler yaşayan erkekleri bir araya getiren dövüş kulübünü kurarlar. Tyler Durden kulübün hem lideri hem de ideoloğudur. Tüketim toplumunun zararlarından bahseden Tyler bir süre sonra kulübe üye olan erkekleri bir örgüt haline getirir. Dövüş kulübündeki özgür erkekler artık Durden'ın yönetiminde askeri bir disiplin altındadır. Hedefleri ise onları bu hale getiren kapitalist toplumdan başkası değildir. Örgüt kapitalizmin öne çıkan markalarına yönelik şiddet eylemleri yapar. Anlatıcı eylemlerin doğru olmadığını fark edince Tyler Durden'ı önlemek ister ve gerçeği öğrenir: Tyler Durden "kendisinden" başkası değildir.
Anlatıda kuşkusuz ikizlik izleği sosyolojik (tüketim ve gösteri toplumu) ve psikolojik (yabancılaşma, bastırılmış kişilik) boyutlarıyla ortaya çıksa da anlatının üçüncü, siyasi bir boyutu vardır. Artık ikiz vicdanı veya toplumsal konumu simgelemez, tam tersine ana karakteri baskılayan düzene bir isyanın sembolü haline gelir. Ancak yazar liberal kalp ağrılarından bir türlü vazgeçememiş görünür. "Yaşam tarzı" olarak anarşizan söylem kitap boyunca övülürken iş örgütlenip düzeni yıkmaya gelince anarşizm yerini -nedense- faşizan bir yapıya bırakır. Bunun olması mümkündür ama yazarın yirminci yüzyılın liberalizmine özgü bir yaklaşımı sergilediğini de göz ardı etmemek gerekir. Totaliter ve otoriter rejimlerin yıkılmasının ardından ortaya çıkan yeni neoliberal düzenin özelliği anti-ütopyacı olmasıdır. Bu ideoloji için her türlü ütopya (romandaki anarşizan ideoloji gibi) nihayetinde bir totaliterliğe (romandaki faşizan örgüt gibi) yol açar. Dolayısıyla yeni neoliberal ideoloji ütopyaları kötüleyip totaliterlikle suçlamakla kalmaz, nihayetinde mevcut düzeni meşrulaştırır.
Dövüş Kulübu'ndeki ikizlik izleği, siyasi boyutu nedeniyle ilk iki anlatıdan daha "radikal" görünse de bu görünüm yanıltıcıdır. Hatta onlar kadar eleştiri getirip getirmediği bile şüphelidir. Zira günümüzde vicdani veya toplumsal eylem ve söylemler düzeni rahatsız etse de onu yıkamadığı gibi bunlar bir süre sonra gazeteler, sivil toplum kuruluşları, reklamlar, sosyal medya veya Hollywood aracılığıyla onun bir parçası haline gelir. Dolayısıyla buna siyasi bir katman daha eklemek gerekir. Ancak Palahniuk bu katmanı ekler eklemez radikal bir eleştiri getirmek yerine geri çekilip liberalizmin güvenli sularına sığınır. Düzen "vicdanımızı" rahatsız edince bunu "radikal" bile olsa dile getirmemize izin vardır. Düzene karşı gelip ufak tefek kişisel anarşist şımarıklıklarla "toplumsal konumları" rahatsız etmemize de elbette müsaade vardır. Ama iş "siyasete" gelince, düzeni yıkma düşüncesi ürkek liberal vicdanlarda kurtuluşu değil, totaliterliği ifade eder. Dolayısıyla yapabileceğimiz en "iyi" şey mevcut düzenin varlığını korumaktır.
Yazar'a ait Diğer Yazılar
Celil Civan
1978 yılında Almanya'da doğdu. 1995 yılından beri çeşitli dergilerde öyküleri, sinema ve edebiyat eleştirileri yayımlanmaktadır. 2011-2018 yılları arasında Hayal Perdesi Sinema Dergisi'nin genel yayın yönetmenliğini yaptı. 2020 yılında ilk romanı Başkan Mao'nun Gizli Hazinesi yayımlandı. Richard Falk'tan Kamusal Entelektüel'i, Philip Cunliffe'den Yeni Yirmi Yıl Krizi'ni, Raymond Aron'un Hatıralar'ını (Lütfi Fevzi Topaçoğlu ile birlikte), Robert D. Kaplan'dan Trajik Akıl'ı çevirdi. Halen editörlük ve çevirmenlik yapmaktadır.