Vincenzo Montella, Bizi Rahatsız Etmeye Geldi
Ülkemizin üç tane Türk futbol antrenörü var. Bunlar Nuri Şahin, Burak Yılmaz ve Tuğberk Tanrıvermiş. Burak Yılmaz Hollanda'da, Tuğberk Tanrıvermiş İngiltere ve İtalya'da eğitim aldı; Nuri Şahin ise Harvard Business School mezunu. Üç antrenör de en az iki yabancı dil biliyor.
Ligimizde birer takım yöneten "antrenör" unvanlı Türk hocaların ise lisansları para karşılığında alınma. Bu konuda eğitimleri yok. Türkiye Futbol Federasyonunun eğitim seminerlerine hiçbiri katılmıyor. Hatta futbolculuğu sırasında federasyondan hediye olarak lisans alanlar bile var. Söz konusu hocalardan Okan Buruk, Kopenhag'ın elli-altmış bin euro maaş alan oyuncularının 130 kilometre koşmaları ile Galatasaray'ı elemeleri arasında nasıl bir bağ olduğunu bilmiyor. Fenerbahçe'nin hocası olan İsmail Kartal ise takımına 6 gol atan kulübün adını bilmiyor. Ligimizdeki Türk hocalar antrenörlük eğitimi almadıkları, teknoloji kullanmayı bilmedikleri için oyuncularını çalıştıramıyorlar, antrenman ve maç istatistiklerini değerlendiremiyorlar. Türk takımlarının oyuncuları koşamıyor, pas atamıyor, şut çekemiyor. Birbirleriyle oynadıkları maçlarda bu defolar görünmüyor ama Avrupa maçlarında, Nihat Kahveci'nin isyan ettiği üzere sabaha kadar gol yiyoruz.
Vincenzo Montella deneyimi, bize antrenör farkının sahaya nasıl yansıdığını somut bir biçimde gösterdi. Montella Adana Demirspor'u çalıştırdığı sırada oyuncularından Samet Akaydın ve Yunus Akgün parlak bir futbol sergilediler ve büyük kulüplerin dikkatini çektiler. Daha sonra Samet Akaydın Fenerbahçe'de, Yunus Akgün de Galatasaray'da Türk hocalarla çalışmaya başladı. Bir süre sonra iki oyuncu da kulüplerinde gözden çıkarıldı. Tam o sırada Vincenzo Montella bu defa Türk milli takımına antrenör oldu. Aynı oyuncular milli takımda yine Montella yönetiminde dünyanın en büyük takımlarına karşı son derece başarılı maçlar çıkardılar. Demek ki kusur futbolcularda değil, hocalarda.
Kusurlu olan yalnızca hocalar mı? Futbolun bir de yönetim tarafı var. Türk kulüpleri Avrupa'da emekli olan futbolcular için birer huzurevi; kolu bacağı kırılanlar için rehabilitasyon, karısından ayrılanlar için de terapi merkezi. Peki kendi özel işlerinde son derece başarılı olan, müesseselerini zarar ettirmeyen yöneticiler neden futbol kulüplerinin başına geçince aynı mahareti gösteremiyor ve bu kötü oyuncuları topluyor?
Çünkü bizde transferler, yöneticilere ödenen komisyon karşılığında yapılıyor. Hatta bazı kulüplerde başkanın komisyonu gizli saklı değil, aleni. Böyle olunca takıma yararı olacak, kulübe gelecekte artı değer katacak futbolcular yerine menajeri yönetime komisyon ödeyenler transfer ediliyor. Yöneticiler komisyon geliri için sürekli transfer yapıyorlar, bu nedenle alt yapıdan gelen çocuklar da takımda oynayamıyor. Bu düzen milli takıma oyuncu bulunamamasına yol açıyor. Sorunu çözebilecek olan siyaset kurumu da taraftarı karşısına almak istemediği için bu kirli düzene destek veriyor.
Modern edebiyatın ayırıcı özelliklerinden biri de eleştirisinin olmasıdır. Bizde futbolun çağ dışı olmasının çok sayıdaki nedeni arasında, eleştirisinin olmaması var. Futbolculuktan gelme televizyon yorumcuları, sorunların kaynağını çok iyi bildikleri halde kulüp yönetimleri ile karşı karşıya gelmemek için yenilgiler hakkında yuvarlak hatta beylik hale gelmiş laflar ediyorlar.
Durum bu kadar içler acısı değil tabii ki; futbolumuzun bir de keyif veren bir fenomeni var: Ömer Üründül. Kendisinin sözleri üzerine sayısız rivayet var ama ben bir gece "Gol olmazsa maç berabere biter." cümlesini Ömer Üründül'den kendi kulaklarımla dinledim.
Yazar'a ait Diğer Yazılar
Alper Çeker
Alper Çeker 1972 yılında İstanbul'da doğdu. Kadıköy Anadolu Lisesini ve İstanbul Üniversitesi Rus Dili ve Edebiyatı Bölümünü bitirdi. Osmanlıca'dan çeviriyazı ve sadeleştirmeler, Rusça ve İngilizce'den çeviriler yaptı. Telif eserleri arasında Gece Şehre Dedi ki, Reziller, Kurt Cobain ve Seatle Olayı, Devrana Girip Seyran Edelim ve Kan Kardeşi Tarantino vardır.