Lordlar Apartmanı
Deniz mavisi gözleri, dalga dalga kirpiklerine vururken, ağlamamak için kendini zor tuttu. Oğlunun arkasından bakakaldı.
Sonra da avradına...
Çoban Ali'nin bu davranışına anlam veremeyen Zeynep, soran gözlerle bakınca, kocası önce bir yutkundu.
Nasır tutmuş elleriyle gözlerini sildi. Daralan göğsünü sararcasına kollarını kenetledi. Avlunun duvarına dayalı sala usulca ilişti.
İki büklüm oturduğu yerden başını tekrar kaldırıp oğlu gözden kaybolana kadar ardından baktı.
"Herif! Hayrola? Ne oldu?"
Zeynep'in sorusuyla irkildi.
İsmail Öğretmen okulunun en başarılı öğrencisi Talip İle civar köy okullarının toplanıp 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı kutlamaları için komşu köye törene gitmek için sabah erkenden gelmişti.
Öğrencisi Talip eşeğini hazırlarken, İsmail Öğretmen Çoban Ali'nin yanına gelerek öğrencisinin ilkokuldan başarıyla mezun olacağını ve Öğretmen Köy Enstitüsüne gitmesi gerektiğini, onu kaydettirmek için Kayseri'ye götüreceğini söylemişti.
Duydukları karşısında gururlanan babanın mutluluğu birden hüzne dönüştü. İsmail Öğretmen'e ilkin ne diyeceğini bilemedi.
Utana sıkıla, mahcup bir ses tonuyla;
"Öğretmenim Talip haftaya emmileriyle Adana'ya inşaatta çalışmaya gidecek. Benim durumum belli. Hastalıktan kalkamıyorum. Elde yok, avuçta yok. Dört küçük gardaşı var. Anasına "Çalışıp sana ahır yaptıracağım." demiş. O da hevesleniyor. Benim oğlum çalışacak. Bana da gardaşlarına da sahip çıkacak."
Çoban Ali konuşurken kelimeleri boğazında düğümleniyor, astım hastalığından dolayı nefes alırken zorlanıyordu. Nefesini biraz toparladıktan sonra tekrar devam etti.
"Ben oğlum okusun istemez miyim!"
İsmail Öğretmen çaresiz babanın omzuna elini attı.
"Talip'i ben okutmayı düşünüyordum. Okulun en çalışkan öğrencisi. Onunla meslektaş olmayı çok isterdim. Ali Ağabeyim, hayırlısı olsun. Sen üzülme. O hangi işe girse çok başarılı olur. " öğrencisindeki cevheri bilen öğretmen üzülerek Talip'e seslendi.
"Haydi gecikmeyelim."
Öğrencisiyle eşeğe binerek giden öğretmen geriye bile bakmadı.
Tören alanında şiirini okurken gözlerindeki ışığı gören öğretmeni kendini zor tutuyordu.
Anasının "dağların darısı da Karaday'ın yarısı" diye övdüğü oğlu sülalenin ilk torunuydu. Çok çalışkan, yaşına rağmen herkesin saydığı, sevdiği on iki yaşında delikanlıydı.
Okul bitmiş, Talip mezun olmuştu.
Sabah Ahmet emmisi ve halasının kocası Acer Oğlan kapıya geldiklerinde anasının sardığı döşekle yastığını sırtladı.
Babasının anasının hayır dualarını alıp ellerini öptü. Bir çırpıda kamyonun kasasına atladı.
Gurbetin acısı küçücük bedenine şimdiden ağır geldi. Anasının sardığı döşeğin üzerine uzandı. Adana'ya varana kadar anasının kokusunu içine çekerek kimselere belli etmeden ağladı.
Bozkırın kaderinde gurbete gitmeler vardı. Bir de dönsün diye beklemeler. Talip'in kaderi de doğduğu topraklarda önceden yazılıydı.
Emmisi sıvacı ustasıydı. Yeğeni iyi bir usta olsun diye amele olarak yanında işe almıştı.
Gözü açık, çalışkan olduğu için kısa zamanda işleri öğrenmeye başladı. İşçilerin yemeklerini hazırlıyor, kendi hemen yedikten sonra onlar istirahat ederken, teneke başı yirmi beş kuruşa onuncu kata mozaik taşı, çimento torbası ve briket taşıyordu.
Tenekeleri çıkarırken köydeki gardaşlarının kışlık ihtiyaçlarını, okul masraflarını, anasına verdiği ahır sözünü düşünerek güç topluyordu. İşine dört elle sarılıp ustaları ne iş buyursa yapıyordu. Kum eliyor, harç karıyordu. Kan ter içinde kalsa da kazandığı paranın hakkını vermeye çalışıyordu.
Bir yılın sonunda köyüne döndüğünde gönderdiği paralarla ahırın yapıldığını görmek, anasının gururla bakan gözleri onu daha da işine sarılmasına teşvik ediyordu. Köyde ekin zamanı gelmiş, harmanlar kalkana kadar ailesine yardım için kalmıştı.
İşleri toparladıktan sonra, ustası Acer Oğlanla İstanbul'a gitti. Askerlik zamanına kadar orada çalıştı. Aranan sıvacı ustası oldu. Sadece bayramlarda köyüne gelen gurbet kuşunun askerlik celbi geldiğinde anası haber gönderdi.
Askere gitmeden evlenmesi için kendi köyünden yedi pare köyün en güzel kızı olarak bilinen Türkan'a söz kesti.
Başlık parasını denkleştirip köyüne dönen oğlunun düğün hazırlıklarını yapan Zeynep Ana herkesin parmakla gösterdiği kara yağızına kavuştu.
Cuma günü erkek evinde dualarla bayrak kaldırma töreni yapıldı. Herkes kulaktan kulağa gelinin güzelliğini konuşuyordu.
Damat içten içe evleneceği kızı görme telaşında heyecanını saklamaya çalışıyordu.
Nihayet düğün alayı davul zurna eşliğinde kırmızı Man kamyonete binerek komşu köye gelini almaya gittiler.
Kız evinde atılan beyitler ve dualar eşliğinde seğmenler ve yengeler gelinin çeyizini kamyonete yüklediler.
Gelinini babasından teslim alan yengelerin başı Ayşe Ame "Bismillah!" diyerek kamyonete bindirdi.
Yüzünde alı, beyaz elbiseden gelinliğiyle uzun boylu, zarif elleri kınalı Türkan, şoför mahallinde yanında oturuyordu.
Düğün evine geldiklerinde Zeynep Ana gelini arabadan indirirken "Maşallah deyin gelinime!" diyerek elinden tutup indirdi.
Avluya hatim yemeği için toplanan ahalinin merakı gitsin diye ortaya koyduğu iskemleye gelini çıkardı. Yüzünü açtı.
Türkan'ı merak eden sadece köylüler değildi. Damat da evleneceği kızın yüzünü görmek için anasının yanında heyecanla bekliyordu.
Damat gördüğü güzellik karşısında ne yapacağını şaşırdı. Eli ayağına dolandı.
Beline kadar uzanan siyah saçları, yanlardan örülmüş beliklerini süsleyen gelin telleriyle sultanları andırıyordu. Zarif gelinin beyaz teni zümrüt yeşili gözlerini saklamasına müsaade etmiyordu.
Hatim yemekleri yendikten sonra edilen dualarla Talip yuvasını kurmuş vatani görevi için gün saymaya başlamıştı.
Kırkıncı günün sonunda askere uğurlamaya gelen akrabaları evin kapısında beklerken, çiçeği burnunda damat kınası henüz ellerimden geçmeyen karısının hazırladığı tahta bavulunu alarak dışarıya çıktı. Ortalık kar, kış, kıyamet...
Bütün kazandığı parayla başlık parası ve düğünü için harcayan Talip ayağına giyecek kışlık ayakkabı bile alamamıştı. Güzeller güzeli karısı bu durumu fark edince, bir çırpıda koşup düzende onun için bir numara büyük alınan siyah botlarını getirdi. Elleriyle asker kocasının ayaklarını severek giydirdi.
Parmağındaki tek ziynet eşyası olan alyansını çıkarıp kocasının parmağına taktı. Kocasının soran gözlerinin içine bakarken ...
"Oralarda darda kalırsan bozdurup harçlık edersin" derken...
Yaşmağının altından gözyaşlarını akıttı. Dilinde dualar yüreğinde taze açmış sevdasına doyamamanın sızısı ile tekrar baktı eşine.
İlk avluda gördüğü anda vurulduğu zümrüt gözlerin akıttığı sele kapılan yiğit yüreğini sultanının ellerini tutarak emanet olarak bıraktı.
Davul zurna eşliğinde birliğine uğurlandı.
Vatani görevini bitiren Talip köye döndüğünde eşinin iki yıl boyunca halı dokuyarak biriktirdiği parayla beraber Ankara'ya gitti. Bir süre çalıştıktan sonra köyde kendini yetiştiren ustalarına haber saldı.
Müteahhit olarak başladığı ilk işinde onların desteğine ihtiyacı olduğunu duyan ustaları hemen yanına vardılar.
Emmilerini kurban kesiminden sonra biten binanın açılışında büyük bir sürpriz bekliyordu. İlk apartmanının adı yazılı tabelasını takan yeğenlerine bakarken ne olduğunu anlayamadılar.
Talip tabelayı gösterdi. "Emeğiniz üzerimde çok. Hakkınızı helal edin." diye ustalarının ellerinden öptü.
Tabelada "Lordlar Apartmanı" yazıyordu.
Ustaları gözyaşlarını tutamadı. "Yeğenim hakkımız sana helaldir. Sülalemizin adını taşıyan apartman ancak senin gibi bir yiğide yakışır."
Sümer Tek
1976 yılında Kayseri'nin Koçcağız köyünde doğdu. İlkokulu Kayseri ve Ankara, Ortaokul ve Liseyi Alanya'da okudu. Alanya Turizm Meslek Lisesi Halkoyunları Ekibi'nin ekip başı olarak ilçe, il ve Türkiye şampiyonlukları kazandı. Öğrenim hayatı boyunca yüzme, basketbol, voleybol ve motorsiklet olmak üzere çeşitli spor dallarında faaliyet gösterdi.
Etimesgut Belediyesi Hanım Faaliyetleri Binası'nda Fatma Korkmaz Hoca'dan tezhip meşk
etti. Yaptığı eserleriyle sergilere katıldı. Çocukluk yıllarında annesi halı dokurken tezgâhın başında hayranlıkla baktığı motiflere ilgi duyarak araştırmaya başladı. İlerleyen yıllarda el nakışı (Türk işi), makine nakışı, dikiş (yöresel kıyafetler) üzerine kurslar alarak kendini bu alanlarda geliştirdi. Aldığı eğitimler sırasında edindiği tecrübelerini kaleme alarak hikâyelerinde işlemeye başladı. Önceleri kendi Facebook hesabında yayınladığı hikâyeleri, sonraki dönemde Söğüt, Kayıp Kayıt, Türk Edebiyatı ve Altı Sütun dergilerinde yayımlandı.
Ötüken Neşriyat "Efeli Hayriye" hikâye kitap yazarı. Evli ve dört kız annesidir.